6 Ekim 2016 Perşembe

Cumhurbaşkanlığı Kupası Değerlendirmesi

Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın oynanmasıyla birlikte basketbolda yeni sezon tam anlamıyla başlamış oldu.
Bu final sezona dair ilk ipuçlarını görmemizi de sağladı.
Geçen yılki kadrosunu koruyan Fenerbahçe ile kadrosunda önemli bir dönüşüme giden Anadolu Efes’in karşılaştığı finalde uzun süre birlikte oynamanın getirmiş olduğu uyumu sahaya yansıtan ve bu avantajını kullanan Fenerbahçe kupaya uzandı.
Fenerbahçe geçen yılki sisteminin korurken özellikle Udoh&Vesely ikilisinin pota altındaki etkinliği Fenerbahçe’ye kupayı getiren temel noktalardan biri oldu.
Bununla birlikte yeni transfer James Nunnally’nin takıma tam anlamıyla adapte olamaması Fenerbahçe adına sayabileceğimiz önemli eksilerden biriydi. Berk Uğurlu’nun fırsat bulduğu kısa bölümde takıma katkı vermesi ve sorumluluk alması Fenerbahçe adına sezon içerisinde kazanılabilecek bir genç yeteneğin varlığına işaret etti.
Bu sezon geçen yılki sistemi koruyacak olan Fenerbahçe’de sezon boyunca katkısı en kritik olacak iki isim Sloukas ve Antic olacaktır. Özellikle uzun Euroleague yolculuğunda Sloukas ve Antic’in kenarda katkısı vermesi Fenerbahçe adına başarıya giden yolda çok önemli olacaktır. Fenerbahçe adına istikrarın getirdiği bir kupa zaferinden söz ederken Anadolu Efes cephesine de bakmakta fayda var.
Dün özellikle ilk yarıda beklenenin aksine hücumda tempo sorunu yaşayan ve savunmada da sertlik sorunu yaşayan Anadolu Efes’te sahanın her iki tarafında da alan paylaşımı konusunda yaşanan sıkıntılar Anadolu Efes’in geriye düşmesine sebebiyet verdi.
Bununla birlikte özellikle Alen Omic’in yokluğu Anadolu Efes’in reboundlarda sıkıntı yaşamasına zemin hazırlarken Fenerbahçe, bulduğu ikinci şans sayıları ve hücum reboundlarıyla Anadolu Efes’in direncini kırmayı başardı.
Anadolu Efes savunma sertliğini ve baskıyı arttırdığı dönemde maçın içerisine dâhil olurken hücumda tıkanması ve tercih hataları sebebiyle Fenerbahçe’yi bir türlü yakalayamadı.
Anadolu Efes adına sezon boyunca kritik nokta Thomas Huertel’in katkısı ve takımı saha içinde yönetme becerisi olacak. Bununla birlikte hücumda yüksek tempo basketbolu ve savunmada da alan paylaşımı Anadolu Efes için sezon sonundaki yerlerini belirleyecek önemli etkenlerden olacaktır.
Şu anki görüntü itibariyle Anadolu Efes’in,Fenerbahçe ve Darüşşafaka Doğuş’un gerisinde olduğunu belirtmekte fayda var, sezon içerisinde bu takımlara yetişip yetişemeyeceklerini ise Perasovic’le takımın uyumu belirleyecektir.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Memleketin Olimpiyat Karnesi

Olimpiyatın sona ermesiyle birlikte biz de karnemizi aldık. Bu olimpiyatta da karnemiz pek istediğimiz gibi olmadı, madalya tablosu üzerinden başarıyı değerlendirmek her ne kadar olağan karşılanan bir durum olsa da karnemizi madalya tablosu üzerinden değerlendirmek doğru olmaz.
Madalya tablosu yalnızca sporcuların ulaştıkları sonuçları belgeleyen bir belge niteliğindedir, bizim karnemizi ise madalya tablosundan ziyade toplum olarak spora ve olimpiyatlara bakışımız şekillendirdi.
Söz ettiğimiz bu karne toplumun her katmanına verildi aslında.
ilk olarak piramitin en üst noktasında bulunan yöneticilerimizin karnesiyle başlayalım.
Yöneticilik son yıllarda tesis yapma işini üstlenme ve denetleme mekanizması halini aldı durum böyle olunca olimpik ruh ya da değerler yerine elimizde tesis adını verdiğimiz bir sürü inşaat bütünü oldu. Bununla birlikte geçmişten günümüze kadar taşınan sporda emek sarf etmeden bir an önce kolay yoldan sonuç alalım alışkanlığının da bu olimpiyatlarda zirve yaptığını görüyoruz.
Yöneticilerin bu kolaycılık içerisinde olduğunu yıllardır görüyorduk ancak bu olimpiyatlarda dünyanın dört bir yanından kolay yoldan kazanma adına sporcu transferinin yapıldığını ve sonucun pek parlak olmadığını da gördük. Elbette bu şekilde yapılan her hamleye karşı olmak bir noktada dünyanın gerçeklerini inkâr olur ancak her dalda yapılan bu kolaycılık yerine spor aşinalığımızın tam oturmadığı belli dallarda genç sporculara yol açabilecek, onlara yol gösterecek birkaç deneyimli sporcunun ülkeye kazandırılması daha doğru olur.
Yöneticilerin temel sıkıntısı sporun inşaat yapılarak geliştirilebilecek bir alan olduğunu sanmaları ve her anlamda kolaycılık yoluna başvurmaları. Bu yüzden aldıkları karne itibariyle sınıfta kalan ilk kesim yöneticiler oldu.
Gelelim piramitin bir diğer parçasını teşkil eden ve belki de etki anlamında en yüksek güce sahip olan medyaya.
Spor medyası çok önemli bir sınav verdi ancak yine tam anlamıyla olimpiyatların hakkını veremedi ve sınıfta kaldı. Olimpiyatın başlamasına birkaç saat kala yayıncının belli olmaması ve olimpiyatların yayınlanamama tehlikesi bile medyanın sınıfta kalması için yeterli bir sebep olarak gösterilebilir ancak biz yine de medyanın durumuna daha ayrıntılı bakalım.
Olimpiyatların açılışına saatler kala yayın hakkını alan TRT, haklı olarak bu konudaki tavrı sebebiyle çok fazla eleştiri aldı.
Olimpiyat yayıncılığı anlamında pek çok hatalı yayıncılık tercihine imza atan TRT, en büyük fiyaskoya ise dün akşam imza attı ve Olimpiyat yayınlamak yerine Başakşehir-Shakhtar Donetsk maçını yayınlamayı tercih etti.
Aslında bu hatalı tercih TRT’nin toplumun isteklerini ve genel eğilimini de çözümleyemediğinin bir göstergesi. Okçulukta Mete Gazoz’un olimpiyattaki karşılaşmaları esnasında sosyal medyaya bakılarak aslında yayınladığında futbol dışı sporların da toplumda karşılık bulduğunu net bir biçimde görebiliyoruz.
Yani aslında sporseverler olimpiyatların yayınlanması için kurdukları baskıyla ve sosyal medyada yarışmalara verdikleri reaksiyonla ülke medyasındaki en büyük problemin talepten ziyade arz olduğunu gösterdiler.
Bir başka deyişle bir spor etkinliği, kaliteli ve doğru şekilde topluma ulaştırılırsa mutlaka toplumda karşılık görür.
İşte TRT tam da bunu anlayamadığı için zayıf bir karneyle yine karşımızda ve sınıfta kaldı.
Sporseverler olarak bizim karnemize bakacak olursak olimpiyatların yayınlanması için kurduğumuz baskıyla ve ülkede pek yaygın olmayan spor branşlarına verdiğimiz reaksiyonla eksiklerimize rağmen sınıfı geçmeyi başardık.
Ve son olarak gelelim sporcuların karnelerine pek çoğumuzun olimpiyatlar öncesinde varlıklarından haberdar bile olmadığı pek çok genç sporcuyla tanıştık ve bu da o isimlerin hepsinin sınıfı ‘pek iyi’ notuyla geçtiklerinin önemli bir kanıtı. Zaten tam bu yüzden yazının hemen başında karnemizi madalya tablosu üzerinden değerlendirmek doğru olmaz demiştik.
Bir olimpiyat daha geride kaldı, umarım bundan sonraki dönemde sporun siyasetin popülarite devşirme aracı olmadığı, dopingin ve kazanmak adına yapılan kolaycılığın yöneticilerimizde kendisine yer bulmadığı, medyamızın da toplumun isteklerini çözümleyebildiği günlerde başarılarımızı da yazma fırsatı buluruz.
Hoşça kal Rio, Hoş geldin Tokyo!

31 Mart 2016 Perşembe

DOPİNGTE YENİ DALGA ''MELDONYUM''

Doping ve spor özellikle 1980’lerden itibaren birbirleriyle ilişkisi gün yüzüne çıkan iki olgu olarak dikkat çekmekte.
Bu süreç içerisinde kullanılan yöntemler ya da kullanılan ilaçların içeriği değişse de doping sporun içerisinde kalmaya ve sporun konuşulan bir parçası olmaya devam etti. Başta son dönemlerin en büyük ve en üzücü doping hikayelerinden biri olan Lance Armstrong olayı olmak üzere pek çok doping hikayesi gündemi sarstı.
Bu sürecin son halkası ise Maria Sharapova’nın meldonyum kullanması sebebiyle aldığı ceza oldu. Peki meldonyum nedir, sporculara nasıl etki eder, nasıl ortaya çıkmıştır?
Meldonyum yalnızca Letonya’da üretilen ve yaklaşık 40 yıllık bir geçmişi olan bir madde. Meldonyumu Baltıkların en büyük farmakoloji firması olan Grindeks üretiyor, meldonyum 1975 yılında Letonyalı İvars Kalvinş’in geliştirdiği bir ilaç.
İlacın ilk üretilmeye başlandığı dönemde adı Kvaterin’di yıllar içerisinde maddenin adı meldonyum olarak değişti. Peki meldonyum ne işi yarar ve hangi durumlarda kullanılır?
İlk olarak meldonyumun salt bir performans arttırıcı olmadığını belirtelim yani meldonyum salt olarak performansa etki eden bir ilaç değil. Meldonyum performansı arttırmaktan ziyade sporcunun performansını optimum olarak kullanmasını sağlıyor.
Bunu iki şekilde yapıyor. Bu durumu anlamlandırmak adına önce meldonyumun temel kullanım amacını da analiz etmek gerekiyor. Meldonyum kalp ve damar hastalıklarında kullanılan önemli bir ilaç. Kalp ve damar hastalarına en çok önerilen ilaçlardan biri olduğunu söyleyebiliriz.
Bununla birlikte özellikle Anjina Pektoris olarak bilinen en basit şekliyle kalp sıkışması ya da göğüs baskısı şeklinde adlandırabileceğimiz hastalığın tedavisinde vazgeçilmez bir unsur. Zaten sporcuların ve antrenörlerin meldonyumun cazibesini keşfetmesi de tam bu noktada ortaya çıkıyor.
Meldonyumun salt bir performans arttırıcı olmadığını söylemiştik. Peki meldonyum sporcu performanslarını nasıl etkiliyor ve onlara nasıl avantaj sağlıyor?
Meldonyum iki yolla sporcu performanslarına etki ediyor:
1)Kalbin enerjini kullanımını düşürüyor. Yani aynı enerji miktarıyla sporcuların performanslarının daha uzun süre devam ettirmelerini sağlıyor. Basit bir şekilde açıklamak gerekirse kalbin 5 birimlik bir enerji kullanımıyla sporcu 30 dakika hareket edecekse kalbin 5 birimlik bir enerji kullanımıyla sporcunun 50 dakika hareket etmesini sağlıyor. Yani bir anlamda sporcunun enerji kullanımı aynı kalırken süreç uzuyor. Bu da özellikle buz hokeyi,biatlon ve tenis gibi dayanıklılık sporlarında meldonyumun kullanılmasını beraberinde getiriyor zaten doping olarak nitelenmesinin temel sebeplerinden biri bu.
2)Meldonyumun sporculara yaptığı bir diğer etki ve sağladığı avantaj ise kalbin çalışma performansını(hacmini) arttırması. Bunu da basite indirgeyerek şu şekilde açıklamak mümkün. Kalbin performans alanını belli bir süre için geliştiriyor. Yani diyelim ki kalbiniz 10 birimle 50 birim arasında bir hareket alanına sahip ve siz de maksimum olarak kalbinizi 30 birimlik bir performansla kullanabiliyorsunuz. Meldonyum kalbinizin hareket alanını 10 birimle 70 birim arasına getiriyor ve kalbinizi optimum bir performansla kullanmanızı sağlıyor yani kalbinizi 30 birimlik bir performansla kullanırken kalbinizi 50 birimlik bir performansla kullanabiliyorsunuz.
Meldonyum özellikle buz hokeyinde uzun süredir kullanılan ve sporlar içerisinde en çok etki yaptığı spor dalı. Fakat 2015-2016 sezonu itibariyle meldonyum diğer sporlarda olduğu gibi buz hokeyinde de yasaklandı. Diğer kış sporlarında da(özellikle biatlon) meldonyum sıkça kullanılıyor fakat bu kullanım artık meldonyumun yasaklı maddeler listesine girmesiyle birlikte sezon içerisinde gerçekleşmiyor.
Sporcular artık meldonyumu sezon içerisinde kullanmaktan ziyade boş dönemlerinde yani sezon arası dönemde hazırlık kamplarında kullanıyorlar. Bu önemli bir soruyu daha gündeme getiriyor,meldonyum vücuttan ne kadar sürede atılabiliyor?
Meldonyum konusunda bu anlamda bir süre vermek pek kolay değil. Meldonyum tartışmalarının alevlenmeye başladığı günlerde meldonyumun vücuttan 2 ayda atılabildiği öne sürülmüştü fakat sonrasında bu durumun sporcuların bünyeleriyle alakalı olduğu ve bu sürenin farklılık gösterebileceği söylendi. Bu sebepten dolayı sporcular özellikle de olimpiyat senesinde meldonyum kullanımı konusunda risk almak istemiyorlar ancak üretildiği coğrafyada meldonyum kullanımının halen çok yaygın olduğunu belirtmekte fayda var.
Peki meldonyum nasıl alınır?
Meldonyum vücuda farklı şekillerde alınabiliyor. 250 ve 500 mglık tabletler halinde satılan meldonyumun en yaygın olarak kapsül halinde vücuda alınıyor nadir de olsa enjeksiyon yöntemiyle de vücuda alındığı bilinmekte ancak bu yöntem çok fazla tercih edilmiyor.
Meldonyumu bulan İvars Kalvinş yaşanan doping tartışmaları konusunda oldukça şaşkın olduğunu ve meldonyumun temel olarak vitaminlerle benzer bir şekilde çalıştığını belirtiyor.
Temel olarak glikozu harekete geçirip damarlardaki oksijen kullanımını azalttığını böylece kalbin daha rahat çalıştığını belirten Kalvinş bunun temelde vitaminlerle benzer işlevi yarattığını savunuyor.
Bu süreçte meldonyumun gündeme gelmesini siyasi konjoktürle bağdaştıran pek çok yoruma rastlamak mümkün. Rusya’nın son yıllarda örgütlü doping vakalarıyla gündeme gelmesiyle beraber oluşan bu şüphe ve tepki hali meldonyumu kadar sıçradı. Bunun en önemli sebebi Rusya’da sporcular bağlamında meldonyum kullanımının çok üst seviyede olması yatıyor.
Dayanıklılığa etki ettiği için kullanım yelpazesi de oldukça geniş. Buz hokeyi,biatlon,bisiklet,basketbol,atletizm ve daha pek çok spor dalında meldonyum kullanılıyor.
Sporcuların yorumlarına baktığımızdaysa önemli bir bölümü meldonyumun özellikle sezona hazırlık döneminde yapılan kamplarda onları rahatlattığını bir başka deyişle yorgunluğu hafiflettiğini söylüyor.
Ancak meldonyumun salt bir performans artışı sağlamadığı konusunda hemfikir. Bununla beraber meldonyumun herhangi bir etki yapmadığını ve bu anlamda bir işlevi olmadığını vurgulayan bazı sporculara da rastlamak mümkün.

5 Eylül 2015 Cumartesi

EUROBASKET 2015 ÖNBAKIŞ

                                                     A GRUBU
Turnuvanın en büyük favorisi olan Fransa'nın yer aldığı ve ev sahipliğini yaptığı grup. Grubun en büyük favorisi Fransa. Diğer ekiplere bakacak olursak dibe vuran Rusya,Martin Gortat önderliğinde buraya gelen Polonya,son Avrupa Şampiyonalarının renkli ekibi Finlandiya,son yıllarda bir türlü istediği ivmeyi yakalayamayan İsrail ve pek çok yıldızından yoksun buraya gelen Bosna Hersek,Fransa'ya karşı koymaya çalışacak.
FRANSA:Son turnuvalarda önemli işlere imza atan ve hep madalya mücadelesinin içerisinde yer alan Fransa seyirci desteği ve yakaladığı form düzeyiyle birlikte grubun ve turnuvanın en büyük favorisi konusunda. Tony Parker önderliğinde kemik kadrosuyla gelen Fransa'da yeni jenerasyonun önemli isimleri de kadroya eklemlenmiş durumda. Fransa için grup aşaması bir ısınma turu niteliği taşıyor gruptaki diğer ekiplerin onlara karşı koyması çok zor.
RUSYA:Son dönemde adeta dibe vuran Rusya basketbolu takım olarak çok çalkantılı bir süreç yaşadı. Bazı oyuncuların Eurobasket kadrosuna alınmaması sebebiyle oyuncular kazan kaldırdı ve teknik heyet bu kararından geri adım atmak durumunda kaldı. Jenerasyon değişimini yapamayan Rusya'nın Andrei Kirilenko ve Viktor Khiryapa'nın yokluğunu hissedeceği çok açık. Rusya için ilk maçlar takım olmak ve kenetlenmek adına çok önemli olacaktır,ilk maçta İsrail karşısında gelecek bir galibiyet Rusya'yı bir seviye yukarı çekebilir. Ancak turnuvaya mağlubiyetlerle başlamaları durumunda toparlanmaları çok çok zor.
POLONYA:Buraya Marcin Gortat önderliğinde gelen Polonya,bu turnuvada geçen yıllardaki performansının üzerine çıkabilir. Özellikle A.J. Slaughter'ın katkısı onlar adına çok önemli ve değerli olacak,A.J. Slaughter-Lukasz Koszarek ikilisi Marcin Gortat'ın yükünü hafifletip dışarıdan katkı verebilirlerse bu grupta ikincilik koltuğunda yer almaları muhtemel.
İSRAİL:Son turnuvalarda bir türlü istediğini bulamayan İsrail buraya oldukça deneyimli bir kadroyla geldi. En büyük avantajları dengeli bir kadroya ve kenardan gelerek katkı verebilecek oyunculara sahip olmaları. Takımın en büyük yıldızı Omri Casspi olacak. Özellikle oyun kurucu rotasyonuyla grupta fark yaratmaları muhtemel. Pota altındaysa D'or Fischer'ın katkısı çok önemli olacak. Geçen turnuvalardaki performanslarının üzerine çıkacaklardır.
FİNLANDİYA:Son yılların en keyifli basketbol oynayan takımı bu turnuvaya da renk katacaktır. Yine en büyük liderleri Petteri Koponen önderliğinde savaşacak olan Finler için bu turnuvada işler o kadar da kolay olmayacaktır. Artık rakiplerinin eskiden olduğu gibi hafife aldığı bir ekip değiller ve halen tam anlamıyla Petteri Koponen'in yükünü hafifletmeyi başaramadılar,öncelikli hedefleri gruptan çıkmak olacaktır.
BOSNA HERSEK:Turnuvaya en büyük yıldızlarından yoksun olarak gelen Bosna Hersek hazırlık maçlarında da hiç iyi sinyaller vermedi,bu grupta işleri oldukça zor. Başarılı olmak için öncelikle bir lidere ihtiyaçları var, Alex Renfroe mutlaka ekstra işlere imza atmak zorunda yoksa Bosna-Hersek için gruptan çıkmak bir hayalden ibaret olacaktır.
TAHMİNİ SIRALAMA:1)FRANSA, 2)İSRAİL, 3)RUSYA, 4)POLONYA, 5)FİNLANDİYA 6)BOSNA-HERSEK

                                                      B GRUBU
Almanya'nın ev sahipliğini yapacağı grup turnuvanın ölüm grubu olarak göze çarpıyor. İzlanda hariç grupta yer alan 5 ekibin de turnuvada madalya alması kimseyi şaşırtmaz.
ALMANYA:Gruba ev sahipliği yapacak olan Almanya burada ayrı bir motivasyona sahip olacak,bu turnuvada son dönemde milli takıma gelmeyen Dirk Nowitzki de takımda yer alacak. Bu Almanya'yı moral olarak oldukça yukarı çekti bununla beraber sahaiçi lider sorununu da böylelikle çözmüş oldular. Son senelerde lig kalitesini arttırmayı başararak bunu milli takıma da yansıtan Almanya için bu turnuvada Nowitzki'nin performansı ve pota altında Tibor Pleiss'ın katkısı belirleyci olacak. Seyirci desteğiyle beraber gruptan çıkacaklardır.
İTALYA:Buraya altın jenerasyonuyla ve Nba oyuncularıyla gelen İtalya bir anda turnuvanın gizli favorilerinden biri haline geldi. İtalya için en önemli nokta saha içi top paylaşımı ve maç içi istikrar olacaktır. Turnuvaya galibiyetle başlamaları takım içi huzur adına önemli olacaktır. Medya baskısını en yoğun hisseden ekiplerden biri olan İtalya saha içinde pek çok lidere sahip olması sebebiyle bu baskıyı biraz da olsa aşabilme şansına sahip. İtalya gruptan çıkacaktır.
İSPANYA:İspanya'nın altın jenerasyonu için bu turnuva son şans,bu turnuva sonrasında jenerasyon değişimi İspanya adına kaçınılmaz olacaktır. Bu turnuvada İspanya adına genç oyuncuların nasıl bir katkı vereceği en önemli soru işareti olacaktır,genç oyunculardan istediği katkıyı alması halinde İspanya en önemli favorilerden biri haline gelecektir. Grubu lider tamamlaması beklenen İspanya için en önemli sorun ise turnuvaya her zaman istedikleri seviyede başlayamamaları yine de gruptan çıkacaklardır.
SIRBİSTAN:Sırbistan her zaman ekolü olan ve madalya mücadelesi veren bir ülke olarak turnuvalarda ön plana çıkıyor. Sırbistan buraya genç bir kadroyla geldi. Özellikle Teodosic'in performansı onlar için çok önemli olacaktır. Saha içinde bu turnuvada sorumluluk alabilecek pek çok oyuncuya sahip olan Sırbistan için karar anlarında sorumluluk alan oyuncuların nasıl bir performans sergileyeceği çok çok önemli.
TÜRKİYE:Jenerasyon değişimi yapmaya çalışan Türkiye için bu turnuva oldukça zor geçecektir. Özellikle oyun kurucu problemiyle beraber kritik bölümlerde kimin sorumluluk alacağı ve bu sorumluluğu nasıl yerine getireceği çok kritik bir nokta. Her takımın oyun kurucusu kadar konuştuğu bir turnuva olarak öne çıkan Eurobasket'te Türkiye'nin gruptan çıkması oldukça zor,gruptan çıksa da bu kadro yapısı turnuvanın devamı için umut vermiyor.
İZLANDA:Grubun zayıf ekibi İzlanda için buradaki temel hedef 1 galibyet almak ve maç deneyimi kazanmak olacaktır. İzlanda'nın öncelikli hedefi basketbolu ülkeye sevdirmek ve sonuna kadar savaşan bir takım kimliği oluşturmak olmalı.
TAHMİNİ SIRALAMA:1)İSPANYA, 2)İTALYA, 3)ALMANYA, 4)SIRBİSTAN, 5)TÜRKİYE 6)İZLANDA

                                                             C GRUBU
Hırvatistan'n ev sahipliği yapacağı grupta Yunanistan ve Hırvatistan ön plana çıkan ekipler. Bu grup turnuvanın en sert takım yapısına sahip takımların yer aldığı grup olarak dikkat çekiyor.
HIRVATİSTAN:Bu grupta Yunanistan'ı zorlaması beklenen Hırvatistan için turnuvada temel hedef olimpiyat elemelerine kalabilmek.Kadro yapısına bakıldığında tribün desteğiyle birlikte bunu başarabilmeleri muhtemel,savunmada ne kadar sert olacakları turnuvadaki konumlarını belirleyecektir.
YUNANİSTAN:Her zaman savunma sertliği ve oyun kurucu katkısıyla fark yaratan Yunanistan için basketbolun atletizme evrilmesi onları biraz zorlayacaktır ancak bu turnuvada onların da bu değişime bir ölçüde uyum sağladıklarını göreceğiz. Spanoulis önderliğinde madalya hedefiyle başladıkları bu şampiyonada madalyayı zorlayacaklardır.
GÜRCİSTAN:Son yıllarda önemli bir çıkış yakalayan Gürcistan savunmadaki sertliğiyle ön plana çıkan ve kendisine şans yaratan bir ekip. Onlar için temel hedef gruptan çıkmak olacaktır. Bu grup içerisinde bunu yapacak güçleri de var saha içi lider bulmakta zorlanmamaları ve oyuncularının bir kısmının önemli bir Avrupa deneyimine sahip olmaları onların en büyük avantajı. Bu gruptan çıkacaklardır.
SLOVENYA:Buraya Goran Dragic'ten yoksun gelen Slovenya'nın bu turnuvada işi oldukça zor. Gruptan çıkacaklardır ancak sonrasında bu kadro yapısıyla işleri oldukça zor,Zoran Dragic'in katkısı ve kenardan gelen oyuncuların enerjisi onlar için oldukça belirleyici olacaktır.Genç oyuncularının deneyim kazanması bu turnuvada onlar için öncelik taşıyor.
MAKEDONYA:4 yıl öncesinin mucize takımı bu şampiyonada o görüntüden oldukça uzakta. Kadro olarak son dönemin en zayıf kadrosuyla burada olacaklar,hazırlık maçlarındaki sonuçlar da bize bunu gösteriyor. Gruptan çıkmayı hedefleyeceklerdir ama işleri hiç de kolay değil,bu hedefe ulaşmak adına kenardan gelen oyuncuların katkı vermeleri şart.
HOLLANDA:Bu grubun zayıf halkalarından biri olan Hollanda için öncelikli hedef grup aşamasında galibiyet almak olacaktır,genç bir kadroya sahip olan Hollanda için oyuncuların deneyim kazanıp olgunlaşması en önemli oncelik. Grup aşamasına renk katacakları kesin.
TAHMİNİ SIRALAMA:1)YUNANİSTAN, 2)HIRVATİSTAN, 3)GÜRCİSTAN, 4)SLOVENYA, 5)HOLLANDA 6)MAKEDONYA

                                                          D GRUBU
Letonya'nın ev sahipliği yapacağı grup oldukça dengeli bir takım yapısına sahip. Her takım birbirini yenebilir bu da günlük performanslarının önem kazanacağı ve grupta işlerin oldukça karışabileceği anlamına geliyor.
LİTVANYA:Grubun en büyük favorisi konumunda olan Litvanya,hazırlık maçlarında dönem dönem sıkıntılar yaşadı. Litvanya adına oyun kurucu katkısı bu turnuvada oldukça önemli olacak. Pek formda olmayan Kalnietis bu katkıyı sağlarsa madalyayı zorlamaları muhtemel.
LETONYA:Seyirci desteğiyle birlikte önemli hava yakalayacak olan ve şut temelli oynayan Letonya için turnuva adına en kritik nokta oyun kurucu katkısı. Oyun kurucu pozisyonundaki sıkıntı çözerlerse hedefledikleri olimpiyat biletine bir adım daha yaklaşırlar.
BELÇİKA:Geçen turnuvanın renkli ekiplerinden biri olan Belçika buraya heyecan verici bir kadroyla geldi. Öncelikli hedefleri gruptan çıkmak olacaktır,kritik anlarda Lojeski gibi ölümcül bir şutöre sahip olan Belçika gruptan çıkma yolunda bu kadro yapısıyla oldukça avantajlı.
ÇEK CUMHURİYETİ:Önemli bir jenerasyon yakalamayı başaran Çek Cumhuriyeti,kadronun deneyim problemini çözmesiyle birlikte seviye atladı ve burada dikkat edilmesi gereken ekiplerin başında geliyor. Sürpriz yapmaları muhtemel. Vesely ve Satoransky kritik anlarda sorumluluk alarak Çek Cumhuriyeti adına işleri oldukça kolaylaştıracaktır.
UKRAYNA:Geçen turnuvada maksimumunu yapan Ukrayna bu turnuvada sıkıntı yaşayabilecek ekiplerden biri. Ülkedeki siyasal atmosfer takımı oldukça zorlayacaktır. Bununla birlikte son turnuvaların en önemli yıldızı Pooh Jeter bu kez kadroda yer almıyor.
Ukrayna'nın temel hedefi gruptan çıkmak olacaktır ama işleri hiç de kolay değil.
ESTONYA:Grubun en zayıf ekibi olarak dikkat çeken ekibi olan Estonya,ilk maçlarda sergileyeceği olumlu bir performansla kendisine şans yaratmak isteyecektir ancak yine de işleri oldukça zor. En önemli dezavantajları uluslararası tecrübeye sahip oyuncularının olmamaları.Kritik noktalarda kimin sorumluluk alacağı ve bu sorumluluğu nasıl yerine getireceği onlar için en önemli problem konumunda.
TAHMİNİ SIRALAMA:1)LİTVANYA, 2)LETONYA, 3)ÇEK CUMHURİYETİ, 4)BELÇİKA, 5)UKRAYNA, 6)ESTONYA

3 Eylül 2015 Perşembe

LETONYA FUTBOLU GENEL DEĞERLENDİRME

        LETONYA FUTBOLU GENEL DEĞERLENDİRME
Futbolun Letonya’daki konumunu anlayabilmek için öncelikle spor kültürü içerisindeki yerini görmek gerek. Letonya’nın en popüler sporu buz hokeyi. Özellikle son yıllarda Dinamo Riga’nın yeniden faaliyete geçmesi ve Khl’de adeta bir milli takım rolü üstlenmesi son yıllarda futbola olan ilgiyi azalttı ve futbolu zayıflattı.
Medya ilgisi de buz hokeyi üzerinde daha yoğun.(Türkiye’deki futbol algısıyla benzerlik kurabiliriz.)
Buz hokeyinden sonra ülkenin ikinci popüler sporu ise basketbol.
Bunun temelinde ise tarihi başarılar yatıyor. Letonya 1935’te düzenlenen ilk Avrupa Şampiyonası’nda şampiyon olmayı başarmıştı.
Buz hokeyi ve basketbol ülkede ata sporu statüsüne sahip.
Durum böyle olunca futbolun hem medya hem de seyirciler içerisinde hareket alanı bulması kolay olmuyor. Futbolun gelişimi ve medyada hareket alanı bulması tam da bu noktada başarılara bağlı oluyor.
Euro 2004’teki başarıyla birlikte futbol kendisine medyada ve taraftarlar arasında oldukça önemli bir yer bulmayı başarmıştı.
Son yıllarda ise başarılı sonuçların gelmemesi sebebiyle futbolun popülerliğinde çok ciddi bir düşüş var.

         EURO 2004 BAŞARISI VE BAŞARIYI GETİREN ETKENLER
Son yıllarda Letonya futbolunda çok önemli bir düşüş olduğunu dile getirdik.
Bu noktada geçmişteki en büyük başarıyı ve bunun alt yapısını hatırlatmakta fayda var.
Letonya’nın tarihindeki en büyük başarısı Euro 2004’e katılmayı başarması. Bu başarı da bir Türkiye galibiyeti sonrasında gelmişti.
O dönemde Türkiye medyasında her ne kadar ‘’ÇEK BİR LETONYA’’ manşetleri atılsa da o dönemki Letonya kadrosu ülke futbolunun altın nesliydi.
Letonya futbolunda 90’lı yıllar Skonto Riga’nın dominasyonuyla geçti. Özellikle 1996 sonrasında Skonto alt yapısından yetişen oyuncular ülke futboluna yön verdi.(Bu kadro Euro 2004’ün de temelini teşkil etmekteydi.)
Skonto o dönemde Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde ve Uefa Kupası ön eleme turlarında İnter,Barcelona gibi önemli ekiplerle mücadele etme şansı yakaladı.
Bu durum Letonya futbolunun milli takımlar düzeyinde de bir ivme yakalamasını sağladı Euro 2000 eleme turlarında Yunanistan ve Norveç galibiyetleri geldi.
Kulüpler düzeyinde ise en büyük başarı Skonto Riga’dan geldi. Skonto Riga 1999-2000 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nin kıyısına kadar geldi ancak son eleme turunda Chelsea’ye iki maç sonunda 3-0 yenilerek elendi.
Bu dönemde Letonya’nın en büyük futbol ihracatı da gerçekleşmişti ve şu anda milli takımın teknik direktörlüğünü yapan Marians Pahars Southampton’a transfer olmuştu.
Bu gelişmenin ardından Skonto’nun diğer oyuncuları da pek çok Avrupa kulübünün yolunu tutmuştu.(Her ne kadar üst düzey ekipler olmasa da)
2002 Dünya Kupası eleme gruplarında Letonya,San Marino’yla berabere kalarak dibe vurmuştu.
Bunun faturası dönemin teknik direktörü Gary Johnson’a çıkmıştı. Sonrasında takımın başına Skonto’nun hocası Aleksandrs Starkovs getirilmiş ve Euro 2004 kadrosunun son halkası da tamamlanmıştı.
         
                 EURO 2004 SONRASI GENEL DURUM
Euro 2004 sonrasında Letonya futbol sahnesine Maris Verpakovskis gibi bir yıldız çıkartmış fakat yanına yeni yardımcı karakterler ekleyememiş, teknik direktörü Aleksandrs Starkovs’u kaybetmişti. Sonrasında göreve gelen Jurijs Andrejevs,takımı değiştirme kararı almıştı fakat bu dönüşümü tam anlamıyla başaramamıştı. Sonuç olarak Letonya futbolu gerilemiş ve Andrejevs’in görevine son verilmişti. Kurtarıcı olarak lanse edilen Aleksandrs Starkovs yeniden göreve getirilmiş ve dönüşüme başlama kararı alınmıştı. Bu dönüşüm meyvelerini 2010 Dünya Kupası elemelerinde verdi. Letonya grubunu 3. Sırada bitirmiş playoffların kapısından dönmüştü. Bu durum medyanın ilgisini yeniden futbolu çekmişti. Sonrasında Letonya’nın altın nesli tamamen futbolu bırakmış ve yerleri bir türlü doldurulamamıştı. Bununla birlikte gelen kötü sonuçların ardından Aleksandrs Starkovs’un yerine göreve Marians Pahars getirildi.

               PAHARS’LA GELEN YENİ DÖNEM
Marians Pahars Letonya futbolunda Maris Verpakovskis’le birlikte en çok saygı duyulan iki futbolcudan biri. Göreve gelmesiyle birlikte futbol spor dergilerinde ve medyada daha çok yer bulmaya başladı.
Saha dışında Letonca öğrenerek işe başlaması ona olan desteği arttırdı ve ülkeyi büyük ölçüde takım etrafında kenetlemeyi başardı.
Saha içine dönecek olursak oyun tarzı itibariyle daha ofansif bir anlayış benimsenmiş durumda.
Bununla beraber saha içerisinde koşan ve sürekli olarak rakibe pres yapan bir takım görme isteği var. Takımda bu konuda kimsenin bir ayrıcalığı yok ve çok katı.
Her bölgenin bir lideri belirlenmiş durumda ve bu isimler takım içerisinde daha fazla ağırlığa sahip. Kalede:Andris Vanins,savunmada:Kaspars Gorkşs,Orta Sahada:Janis İkaunieks Pahars tarafından belirlenen liderler. Letonya’nın en büyük sıkıntısı forvet hattında istikrarlı bir isim bulamaması.

                LİGİN KALİTESİ VE FUTBOLA ETKİSİ
Letonya futbolunun en büyük sıkıntısı ligin kalitesinin son yıllarda dibe vurmuş olması. Ligde son yıllarda şike söylentileri ve şike olayları ayyuka çıkmış durumda. Ligde oyuncuların ortalama ücretleri 400-500 Euro seviyesinde.(ki maaşlar genel olarak geç ödeniyor) Bu da bir anlamda yaşanan şike olaylarının sebebini bizlere açıklıyor. Bu nedenle ligde biraz ön plana çıkan oyuncular kendilerini Polonya,Çek Cumhuriyeti,Belarus gibi ülkelere atıyorlar. Son dönemde ligin Avrupa futboluna en büyük ihracatı geçen sezon Liepaja takımından Metz’e transfer olan Janis İkaunieks. Liepaja son yıllarda Letonya Ligi adına belki de gösterilebilecek en pozitif gelişme. Başkanlığını Maris Verpakovskis’in yaptığı kulüp genç oyunculara yatırım yapıp onları Avrupa’ya ihraç etme stratejisi izliyor.

                TÜRKİYE MAÇLARININ ÖNEMİ
Letonya’da Türkiye maçları manşet olmayı başaran nadir futbol olaylarından biridir.
Bunun temelinde Letonya Milli Takımı’nın genel olarak başarılı sonuçlar alması(beraberlik başarısız bir sonuç olarak sayılmıyor) ve Euro 2004 nostaljisinin de yeniden ortaya çıkması olarak gösterilebilir.
Ayrıca Türkiye medyasındaki Letonya zayıf takım algısının da Letonya medyasında yer bulması bu maça atfedilen önemi geçmişte hep arttırdı.
Letonya takımı ve teknik direktör Pahars bu maçı bir karakter maçı olarak görüyor ayrıca Türkiye karşılaşmaları pek çok oyuncu için bir vitrin maçı olma özelliği taşıyor. 

13 Haziran 2015 Cumartesi

SPOR SİYASETİN NERESİNDE? SİYASET SPORUN NE KADAR İÇİNDE?

Spor ortaya çıkış itibariyle güçlü olanın gücünü kanıtlayıp hayatta kalması esasına dayanan bir eğlence olarak görülebilir. Filmlere-dizilere konu olmuş gladyatör mücadeleleri bunun en tipik kanıtıdır.
 O dönemde üst tabakanın(yönetici sınıfın) en büyük eğlencelerinden biri olan bu mücadelelerde ödül hayatta kalmak ve yöneticilerin dikkatini çekmek olarak açıklanabilirdi.
 Dönemlerin değişmesiyle birlikte spora bakış açısı ve sporun kendisi de epey değişti. Toplum bilincinin tam anlamıyla oluşup yaygınlaşmasıyla birlikte kitlelerin örgütlenmesi sonucunda spor artık sadece belli bir sınıfın eğlencesi değil bir kitlenin duygularının ifade edildiği bir alan haline geldi.
 Bunu özellikle Sanayi Devrimi sonrasında işçilerin oluşturdukları örgütlenmeler(kulüpler) üzerinden görmek mümkün.
 Bu örgütlenme aynı zamanda bugünkü spor kulüplerinin pek çoğunun temelini oluşturmakta. Aslında sporun tam anlamıyla kurumsallaşmaya başlamasını bu dönemde görmek mümkün. Bu da artık sporun bir bireyin hayatta kalma çabasından ziyade bir kitlenin mesaj verme aracı haline geldiğini gösteriyor bizlere.
 Zira gladyatörler çoktan anılarda kalan birer simge haline gelmişlerdi. Bu dönemde sporun protest bir yanının olduğunu söylememiz mümkün çünkü spor yoluyla mesaj verilen temel sınıf yönetici sınıfıydı.
 Aslında spor yöneticilerin keyif alanı olmaktan çıkmış, onlara bir anlamda meydan okunan bir alan haline gelmişti.
Özellikle pek çok ulusun varoluş mücadelesinde bunu görmek mümkün. Akla gelen ilk örnek hiç şüphe yok ki Hindistan’ın kriketle İngilizlere karşı sergilediği mücadele.
 Bu mücadeleyi anlatan Lagaan filmi o dönemdeki düzeni ve sporun üstlendiği misyonu iyi bir şekilde özetliyor. İkinci Dünya Savaşı’yla beraber spor halkın mesajı verme alanı olarak kalmayı sürdürdü ancak siyasilerin de mesajlarını ilettikleri ve bir hamle aracı olarak kullandıkları bir kurum haline geldi.
Mussolini-Lazio ilişkisi bunun en temel örneklerinden biri.
 Bununla beraber Franco-Real Madrid ilişkisi de bu bağlamda epeyce dillendirilebilecek bir hikâye olsa da Franco’nun Real Madrid’deki var olan düzeni bozduğunu(darbe yaptığını) atlamamak gerek.
 Siyasetin ve dönemin karanlık tarafı sporu böyle kullanırken sporu halkı örgütlemek için kullanan liderler de mevcuttu. Hajduk Split bu noktada üstlendiği misyonla ön plana çıkan kulüplerden biri oldu. Josip Broz Tito Hajduk Split yoluyla halka hem umut verme hem de onları örgütleme adına hamleler yapıyordu.
 Bu dönem Avrupa’nın sporu aslında bir var olma ve halkı umutlandırma aracı olarak kullandığı bir dönem olarak ön plana çıkıyor.
 İki kutuplu dünyanın oluşmasıyla birlikte spor, halkların mücadele ettiği bir alandan ziyade siyasilerin masa başında ya da savaşta deviremedikleri rakiplerini sahada devirme uğraşı olarak özetlenebilir.
 Bu dönemde sporu var eden temel etken hiç şüphe yok ki milliyetçilik olgusuydu.
Aslında 1970’lerin sonundan 1990’ların başına kadar uzanan bu süreçte temel hedef kazanan olmaktı.
 Bu süreçte kırılan rekorların bugün halen varlığını sürdürmesi de o dönemin ne kadar karanlık olduğunu gösteriyor bizlere.
 Dopinge işaret eden çok fazla veri olsa da asıl sorun doping değil dopingin devlet tarafından teşvik edilip devlet politikası haline gelmesiydi. Aslında bu bir anlamda o dönemde gördüğümüz tüm devletlerin silahlanmaya karşı olup hepsinin kenarda silah tutmasıyla eşdeğer bir durumdu.
 Arada dopingli ilan edilen sporcular ceza alsa da aslında cezayı dopingli oldukları için değil, yakalanıp devletlerinin politikalarını su yüzüne çıkarttıkları için alıyorlardı.
İki kutuplu dünyanın sona ermesiyle birlikte dünyadaki ekonomik düzenin değişmesi günümüzdeki endüstriyel spor düzeninin oluşmasına sebep oldu.
 Bu noktadan sonra uluslararası kurumların(IOC,FİFA gibi) belirleyicileri siyasetçilerden ziyade sponsorlar olmuştu. Zaten bu Fifa’nın Dünya Kupası’nı verdiği ülkelere de bakılarak anlaşılabilir.
 1994 ABD’den başlayarak günümüze kadar devam eden süreçte tercihlerde sponsorların ve siyasi atmosferin rol oynadığını görmek yapılan tercihlere bakıldığında rahatça anlaşılabiliyor.
 Bu düzen böyle sürerken son 5-6 senede ortaya çıkan yeni trend meşruiyeti sorgulanan rejimlerin spor organizasyonlarıyla kendilerini meşru kılma-gösterme çabaları.
Geçen yıl Belarus, Buz Hokeyi Dünya Şampiyonası’nı bu amaç doğrultusunda kullanmış, organizasyon pek çok tartışmayı beraberinde getirmişti.
 Turnuva hem organizasyon açısından hem de genel performanslar bakımından oldukça tartışmalı geçmişti. Bu zincirin son halkasını şu günlerde Bakü’de gerçekleştirilen 1. Avrupa Oyunları’nda görmek mümkün.
 Sportif açıdan pek bir değer ve anlam taşımayan bu organizasyon, sporu tamamen bir propaganda aracı haline getirmesiyle dikkat çekiyor.
 1. Avrupa Oyunları tanımı bile oldukça garip duruyor aslında ve durumu anlatmaya yetiyor.
 İkinci Avrupa Oyunları’nı kimin düzenleyeceği henüz belli değil, bu da bu organizasyonun aslında sportif anlamda ne kadar sıkıntılı olduğunu gösteriyor.
 Sporcuların mücadele etmesi, ülkelerin bir araya gelmesi elbette ki önemli ve olumlu gelişmeler fakat kazananın aslında bir şey kazanmadığı ve sporun bir meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığı yani sporu ikinci plana iten bir organizasyonun yaşaması da spor adına pek iyi bir şey değil.
Spor tarihsel gelişimine ve siyasetin spora etkisine baktığımızda aslında sporun hiçbir zaman bu kadar kirlenmediğini görüyoruz.
 1.Avrupa Oyunları elbette ki bu düzenin ürettiği tek sonuç değil fakat son günlerde en belirgin olanı bu sebepten dolayı bu örneği ön plana çıkarmakta fayda var.
 Sporun ikinci plana atıldığı bu tarz organizasyonları takip ederken sporun değerlerini hatırlamak ve bize verilen mesajları iyi seçmek en doğru iş olacaktır.
 Zaten bunları başarabildiğimiz gün spordaki anlamsızlıkların büyük kısmı da etkisini azaltacaktır.
Siyasetin spordan, sporun da vasat organizasyonlardan uzak olduğu günler bizimle olsun.

18 Mart 2013 Pazartesi

SPOR KÜLTÜRÜ VE OLİMPİYATLAR

Memleketçe yıllardır olimpiyat düzenleme hayali kuruyoruz. Bu hayale ulaşmak için yıllarca aday olduk ancak bir türlü hedefimize ulaşamadık. Ardından bu başarısızlığın nedenleri hep yüzeysel olarak sorgulandı;devlet yeterince destek vermedi,oylamada hakkımız yendi,güçlü lobi oluşturamadık vb.
Ancak bu durumun temel nedenleri hep unutuldu. Ülkemizde güçlü bir spor kültürü olmaması,sporun toplum tarafından bir eğlence bir kültür aracı olarak algılanamaması ve önemlisi ülkedeki spor kültürünün sadece 'kazanmak' ve 'linç' üzerine kurulu olması. Ülkede sporun sadece futbol olarak algılanması da irdelenmesi gereken bir sorun, bu duruma olimpiyat penceresinden baktığımızda ise futbol karşılaşmalarında bile tribünleri dolduramayan bir yapıyla karşılaşıyoruz. Futbolda durum böyleyken ülkede yaygınlaşamamış sporların izleyici toplamasını beklemek biraz hayalcilik olur. Bu sporlarda tribünler bir şekilde doldurulsa bile(sponsorluk,promosyon vb. yöntemlerle) bu gelen izleyicilerin büyük kısmının bildiği tek destek sloganının 'vur kır parçala bu maçı kazan' olması ve bu sloganın ülke sporuna hakim olması aşılması imkansız olan bir diğer sorun. Devlet desteğinin ve yatırımların sadece inşaat olarak algılanması olimpiyatları alsak bile sporcu havuzu oluşturamayacağımızı gösteriyor. Bu durumun en önemli örneğini Erzurum'da düzenlenen Üniversite Kış Olimpiyat Oyunlarında yaşadık.Yapılan tesisler olimpiyatların bitmesiyle beraber kendi hallerine bırakıldı. Biz bu oyunları bir başlangıç olarak görmek yerine bir sonuç olarak gördük. Olimpiyat oyunlarını bir başlangıç olarak gören ülkelere en iyi örnek İspanya. 1992 Barcelona'yı bir milat olarak alıp her sporda güçlü bir sporcu havuzu oluşturup 10 yıl içerisinde sayılı spor ülkelerinden biri oldular. Eğitim sistemi de ülkemizde spor kültürü oluşmasını engelleyen bir diğer unsur. Bu durumu hafifletebilmenin en kolay yolu olimpik sporcu yetiştirebilecek devlet akademileri kurmak ve futbol dışı sporlarda devlet desteğini arttırmak. Bu yöntemleri izleyen ülkelere örnek olarak Avustralya ve Kazakistan verilebilir. Sporda başarılı olma ölçütümüzü madalya olgusundan ayırmalıyız. Başarılı olmanın ölçütleri çok sayıda sporda katılım ve nüfusumuz oranında sporcuyla katılım olmalı. Hedef 2020 olimpiyatları olsa da bu tarih bizim için çok erken çünkü henüz olimpiyatları düzenlemeyi hak etmiyoruz. Spor kültürümüzü oluşturabildiğimiz gün biz de olimpiyatları düzenlemeyi hak eden ülkeeler kervanına katılırız.